Yazar - Uzm.Dr. Mehmet Emin ERDEM

Meyve kilo aldırıyor (mu) ?

Meyvelerin içinde bol vitamin, mineral ve antioksidan var, bol bol yiyeyim ki sağlığım daha güçlü olsun” diyerek fazla miktarda meyve tüketirseniz  ve bunu akşam saatlerinde yaparsanız kilo alabilirsiniz.

Fruktoz, her meyvede bulunan doğal meyve şekeridir. Sadece meyvede değil, balda da bulunur. Normal şekerden yüzde 30-50 daha tatlı olduğu için besin sanayi de fruktozdan yoğun bir şekilde faydalanır.
Normal şekere oranla yüzde 30-50 daha az kalori içerdiği ve ucuz olduğu için tercih de edilir.Özellikle aşırı tatlı meyveler (incir, üzüm, muz, karpuz) fazla yenilirse eger kişi hem şişmanlar, hem trigliserid ve ürik asit seviyelerini yükseltir.

Bu rakam günde 30-40 gramı geçerse fruktozun kan şeker dengesini bozar, kilo aldırır, kanda ürik asit ve trigliseridi artırır insulin direncini tetikler.
meyve yerken de, taze sıkılmış meyve sularını tüketirken de, kuru meyve atıştırmalıklarından istifade ederken de bedeninizi “fruktoz bombardımanı” altında tutmamaya dikkat edin.

Devamını Oku...

OZON terapi ile HEPATİT HASTALIĞI TEDAVİSİ

Karaciğer gıdaların metabolizma, depolanma, detoksifikasyon ve protein üretimini sağlayan bir organdır. Hepatit karaciğerin iltihabıdır, bu durum karaciğer fonksiyonlarını bozabilir. Virüsler, Hepatit A,B,C , karaciğer iltihaplanmasına enflamasyonuna neden olabilir.

Karaciğerde meydana gelen iltihabi reaksiyon olarak tanımlanan hepatit gerekli önlemler alınmadığında ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. Bu hastalığın özellikle de virüs kaynaklı Hepatit B ve Hepatit C türlerindeki kronikleşme riski toplum sağlığı açısından büyük önem taşıyor.

Hepatit tedavisi, ozon terapinin en önemli alanlarından biridir. Bu durumda, ozonun terapötik etkisi virüs üzerine direk etkisi ve aynı zamanda immünomodülatör aktivite ile indirek etkisi yoluyla ortaya çıkar. Ozon terapi tüm viral hepatit türlerinde (A, B, C), özellikle kronik formlarda etkilidir.

Ozon tedavisinin interferon alındığı dönemde uygulanması yararlı etkilerinin ortaya çıkma ihtimalini güçlendirir. Uygulanacak major ve minor otohemoterapi ve rectal ozon uygulamaları hem savunma sisteminin aktive edilmesine, hem vücudun genel olarak desteklenmesine hem de hastalık yapıcı virüslerin onlarla savaşan hücreler tarafından fark edilmesine yardımcı olur.

Devamını Oku...

Histamin İntoleransı

histamin vücudumuzda bağışıklık sistemi, sindirim ve merkez sinir sisteminin çalışmasında rol oynayan bir kimyasal madde. Bir nörotransmiter olarak vücudumuzdan gelen önemli mesajları beyine taşıyor. mide asidinin salgılanmasını uyaran histamin, midedeki sindirime yardımcı olur. Histamin etkisinin en çok göze çarptığı yer bağışıklık sistemidir.Ayrıca kan damarlarının şişerek genişlemesine ve beyaz kan hücrelerinin enfeksiyon veya problem olan vücut bölgesini hızla bularak saldırıya geçmelerine neden olur. Bu tepki, vücudun doğal bağışıklık yanıtının bir parçası olup histamin görevini yerine getirdikten sonra enzimler tarafından yıkılarak etkisizleştirilir.

Histamin İntoleransının Sık Rastlanan Belirtileri

  • Burun tıkanıklığı, nezle, solunum güçlüğü
  • Adet düzensizliği
  • Kurdeşen
  • Yorgunluk
  • Dokularda şişme, ödem
  • Başağrıları/Migren
  • Uykuya dalma güçlüğü
  • Hipertansiyon
  • Başdönmesi
  • Kalp atımında düzensizlik veya çarpıntı
  • Sıcak basması, yüz kızarması
  • Endişe hali
  • Bulantı, kusma

Histamin Düzeyleri Neden Yükselir?

  • Histaminden zengin gıdalar
  • Alerjiler (IgE reaksiyonları)
  • Sindirim sistemi kanamaları
  • Diamin Oksidaz (DAO) noksanlığı
  • Bağırsaklarda aşırı bakteri çoğalması (Disbiyozis, SIBO)
  • Aşırı Geçirgen Bağırsak Sendromu

Histamin İntoleransında Kaçınılacak Besinler

Histaminden Zengin Gıdalar

  • Sebzeler: avokado, patlıcan, ıspanak, domates
  • Tütsülenmiş balıklar ve bazı balık çeşitleri: uskumru, ton, hamsi, sardalya
  • Mayalı alkollü içkiler, özellikle şarap, şampanya ve bira
  • Mayalı gıdalar: turşu, sirke, mayonez, soya sosu, kefir, yoğurt, ayran vb
  • Turunçgiller
  • Keçi peyniri dahil eski peynirler
  • Kuruyemişler: ceviz, keju, yerfıstığı
  • Sebzeler: avokado, patlıcan, ıspanak, domates

DAO Enzimini Bloke Eden Gıdalar

  • Mate çayı
  • Yeşil çay
  • Siyah çay
  • Alkol
  • Enerji içecekleri

Histamin İntoleransınız varsa neleri yiyebilirsiniz?

Eğer histamin itoleransınız varsa taze şeyler yemelisiniz ( salamura, tütsülenmiş, işlenmiş, eskitilmiş, kurutulmuş, mayalanmış gıdalardan uzak durmalısınız)


Histamini Düşük Gıdalar

  • Taze yakalanmış balık
  • Taze meyveler: mango, armut, karpuz, kavun, elma, kivi, üzüm
  • Yumurta
  • Bitki çayları
  • Glutensiz tahıllar: pirinç, kinoa, mısır, darı, amarant, tef
  • Taze meyveler: mango, armut, karpuz, kavun, elma, kivi, üzüm
  • Taze sebzeler (domates, ıspanak, patlıcan dışındakiler)
  • Bitkisel sütler: hindistancevizi sütü, pirinç sütü, badem sütü
  • Yağlar: zeytinyağı, hindistancevizi yağı

Yapraklı şifalı otlar Yeni pişirilmiş kırmızı et veya kümes hayvanlarının eti

  •  

Histamin nasıl parçalanıp etkisiz hale getirilir ?

Histamin vücudumuzda bir enzim tarafından parçalanır. Merkez sinir sistemindeki histamin esasen histamin N-metiltransferaz(HMT) tarafından parçalanırken sindirim sisteminde bulunan histamin diamin oksidaz (DAO) enzimince parçalanır. Her iki enzimde histamin yıkımında önemli rol oynasa da gıda yoluyla alınan histaminin yıkılmasından sorumlu esas enzim DAO. DAO noksanlığınız varsa sizde histamin intoleransı semptomlarının görülmesi mümkün. 


DAO Azlığı Nedenleri

Gluten intoleransı

  • Aşırı geçirgen bağırsak sendromu
  • SIBO (disbiyozis)
  • Genetik mutasyon
  • Crohn hastalığı, ülseratif kolit
Devamını Oku...

Kronik öksürük :

Kronik öksürük sekiz hafta veya daha uzun süren öksürük olarak tanımlanır. Kronik öksürük, kişiyi hem fiziksel hem de ruhsal açıdan etkileyebilir. Kronik öksürükle birlikte gelen uykusuzluk, idrar kaçırma gibi durumlar kişinin günlük hayatını da önemli derecede etkileyebilir. Kronik öksürüğün şiddetli olduğu durumlarda kusma, baş dönmesi ve bayılma hissine sebep olabilir.

Nedenleri

Kronik öksürük genellikle boğazın veya göğsün arkasında gıdıklanmaya ve hafif bir kaşıntıya neden olan bir hisle meydana gelir. Kronik öksürük genellikle kuru ve boğazın acımasına sebep olan belirtiler sergiler. Kronik öksürükleri %90’ından fazlasının nedeni

  • Astım
  • Geniz akıntısı
  • Reflü hastalığıdır

 unutmamak gerekir ki akciğer kanseri, bronşiektazi, KOAH, konjestif kalp hastalığı, tüberküloz gibi hastalıklar da kronik öksürüğe neden olabilmektedir. Bu nedenden ötürü 8 haftayı geçen öksürüklerde sağlık kurumlarına başvurmak gerekmektedir.

Tanı Yöntemleri

Kronik öksürük tanısında hekiminiz tıbbi öykünüzü dinledikten sonra yapacağı fizik muayeneyle bir takım tanılar koyabilmektedir. Bu tanıları ek Balgam Testi, Burun veya Boğaz Sürüntüsü Spirometre Akciğer Röntgeni, gögüs boşlupunun detaylı yapısına bakmak için bilgisayarlı tomografi testleri istenmekte ve bu hastalıklarında teşhisinde kullanılmaktadır.

Tedavi Yöntemleri

Kronik öksürük tedavisi, bu duruma yol açan altta yatan tıbbi duruma bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Kronik öksürüğe neden olan durum belirlendikten sonra tedavi yöntemine karar verilir. Kronik öksürüğün tedavisinde kullanılan bazı yöntemler ise;

  • Öksürük şurupları
  • Alerji ilaçları
  • Astım için inhalant ilaçlar
  • Tümörler veya tıkanmalar için cerrahi müdahale

Yukarıdaki yöntemlerin dışında yaşam tarzında yapılan değişikliklerde kronik öksürüğün tedavisinde kullanılmaktadır.

  • Daha fazla su içmek
  • Ortam havasını nemli olmasını sağlamak
  • Sigarayı bırakmak

Fitoterapide kronik öksürüğe iyi gelen bitkiler arasında ıhlamur öne çıkar.Burada dikkat edilmesi gereken husus ıhlamurun pişirilme süresidir.Ihlamuru bir saat içinde pişirip içerseniz ekspekteron (balgam sökücü) özelliği öne çıkarken, en az 4 saat demleyip  tüketirseniz içindeki müsilaj etkili maddeler ile antitusif (öksürük giderci) belirgin hale gelecektir

         Ebe gümeci, duvar sarmaşığı, hatmi çiçeği, karamürver, islanda yosunu, keten tohumu, karabaş otu, kekik de fitoterapide solunum yolu hastaklarında etkinliği kanıtlanmış diğer bitkilerdir.

Devamını Oku...

Aşırı ter sebepleri ?

 ter bezlerinin aşırı çalışmasına bağlı olarak deri yüzeyine salgılanan ter miktarının artması olarak tanımlanır. En sık avuç içi, ayak tabanı ve koltuk altlarında görülür. Aşırı terleme tedavisi ise botoks enjeksiyonları uygulanarak bu durumun ortadan kaldırılmasına denir.

Uygulamanın Hedefi Nedir?

Uygulamanın hedefi, kişilerin en fazla şikayetçi olduğu, koltuk altı, avuç içi ve ayak tabanı gibi bölgelerde terlemeyi durdurmaktır. Tedavinin etkisi, enjeksiyonlar yapıldıktan sonra beş ile yedi gün içerisinde ortaya çıkar.

Kimlere Uygulanır?

Tedavi hamileler, emziren anneler ve bazı özel kas-sinir hastalığı olanlar dışında herkese uygulanır.

Nasıl Uygulanır?

Uygulama yapılmadan önce o bölgeye anestezik etkisi olan krem sürülür ve ağrı hissinin azaltılması hedeflenir. Uygulama aşırı terleyen bölgedeki derinin içine özel, ince uçlu iğnelerle yapılır.

TERLEMEYİ ARTIRAN NORMAL DURUMLAR NEDİR?

Terleme insan vücudunun ısısını sabit tutmaya yarayan fizyolojik bir olaydır. Bir günde salgılanan ter ortalama 100 cc’dir, aşırı efor ve sıcakta bu rakam saatte 1,5 litreye çıkabilir. Vücudumuzdaki ter bezi sayısı 2-3 milyon kadardır ve en fazla ter bezi avuç içinde bulunur. Terin içeriği; su, sodyum, klor, potasyum, üre gibi maddelerden oluşur; içindeki organik madde miktarının artması terin kötü kokmasına neden olur. Terlemeyi artıran normal durumları şöyle sıralayabiliriz; ortam sıcaklığının artması, efor yapılması, aşırı heyecanlanma, nemli ortama girmek. Aşırı terleme, kalp hastalıklarından sinirsel hastalıklara kadar pek çok rahatsızlığın belirtisi olabilir. Böbrek üstü bezlerinin ani bir stres ile uyarılmasına neden olan durumlar: Ani tansiyon düşmesi, ani şeker düşmesi, aşırı kanamalar, kalp krizi ve erken dönem sıcak çarpması gibi rahatsızlıkların belirtileri arasında aşırı terleme görülebilmektedir.

. TERLEMEYİ OLUŞTURAN SİSTEMİK HASTALIKLAR :

Bazı sistemik hastalıklarda da terleme ile ilgili bozukluklar oluşur. Bunlar:

*        Enfeksiyon hastalıkları: Ateşli hastalıklarda ateş, ani ve çok miktarda terleme ile düşebilir, özellikle zatüre, sıtma, tifo ve bademcik iltihaplanmalarında bu olay görülür.

 *          Hipertiroidi denilen tiroid bezinin aşırı çalışması da aşırı terlemenin bir nedenidir. Artmış metabolizma hızı ve vücut ısısı nedeniyle sürekli terleme oluşur.

 *          Menopoz ve menopoz öncesi durum da kadınlarda ani gelen aşırı terleme nedenlerinden biridir. *          Kanser rahatsızlığı özellikle de omurga çevresinde bulunan ya da “Mediasten bölgesi” denen alanda bulunan tümörler sempatik sistemi sürekli uyararak aşırı terlemeye neden olurlar.

*          Ağır kalp yetersizlikleri nefes darlığına neden olarak terlemeye neden olurlar.

*          Akciğer rahatsızlıklarına bağlı nefes darlığı bir terleme nedenidir.

*          “Raşitizm” denilen çocukluk çağı D vitamini eksikliği çocuklarda özellikle de kafa arkasında terlemeye neden olur, çocuklarda C vitamini eksikliği de terleme yapar.

*          Sürekli kaygı oluşturan ruhsal sıkıntı durumları da sempatik sistem uyarısı ile terlemeyi artırır. *          Çocuklarda “Pembe hastalık” da denen “Akrodini” rahatsızlığı terlemeyi artırır, bu hastalıkta aşırı terleme ile birlikte el ve ayak parmaklarında ağrı, şişme ve pembeleşme olur.

*          “Fenilketonüri” dediğimiz ve doğuştan gelen fenil alanın hidroksilaz enzimi eksikliğinde hastada gelişim ve zeka geriliği ile birlikte aşırı terleme gözlenir. son olarak, "Böbrek üstü bezinin ani olarak uyarılması ile sempatik sistemin aktive olması, bunun sonucunda bol miktarda soğuk terleme ile karakterizedir. Nedenleri başlıca; şiddetli ağrılar (Böbrek taşı, doğum gibi), ani şeker ve tansiyon düşmesi, mide ve bağırsak kanamaları, iç kanamalar, böbrek üstü bezi tümörleri ve bazı psikiyatrik ilaçların kullanılması olarak sayılabilir. Aşırı terlemenin bir hastalık belirtisi olup olmadığını anlamak için bazı tetkiklerin yapılması gerekmektedir
*          Fitoterapi : en etkili bitki adaçayı olup exratlar şeklinde kullanılır Aşırı terlemeye karşı yapılan botoks uygulamalarında genellikle bir seans yeterli olur. Etkisi 6-8 aya kadar devam eder.

*          Homeopati : kişiye özel remedinin (Homeopatik ileç) saptanması kişinin ter dışında pek çok semptomunun da düzelmesine neden olacaktır.

Devamını Oku...

ALLERJİ NEDİR?

bağışıklık sistemimiz,vücuda çeşitli yollardan giren ve özellikle ev tozu akarları,evcil hayvanların tüyleri,polen gibi yabancı maddelere karşı korunma amacıyla çeşitli tepkiler verir ve böylelikle,bu yabancı maddeleri ortadan kaldırmaya çalışır.Allerjik yapıya sahip kişilerde ise bu maddelere karşı biraz farklı ve zararlı olmak üzere aşırı bir tepki gösterirler.

            Allerji,normal şartlarda aynı miktar ve koşullarda başka kişiler için zararsız olan bazı yabancı maddelere karşı,bazı kişilerin aşırı bir şekilde duyarlılık göstermesidir.

ALERJİ SEMPTOMLARI NELERDİR?

Allerji belirtileri allerjen dediğimiz ve allerjiye sebep olan yabancı maddenin çeşidine göre farklılıklar göstermekle birlikte,daha çok, kaşıntı,vücutta kırmızı renkte kaşıntılı kabarıklıklar,nefes darlığı,aşırı burun akıntısı şeklinde görülür.Allerjik reaksiyonlar kronikleşirse,şikayetleri zamanla:

  • Kronik Egzema
  • Alerjik astım,migren
  • Ürtiker
  • Allerjik rinit
  • Atopik Dermatit
  • Anjionörotik Ödem şeklinde belirti verebilir.

ALLERJİ TEDAVİSİ NASILDIR?

Yakın bir zamana kadar,alerjinin radikal,yani köklü bir tedavisi mevcut değildi.Sadece reaksiyon ve allerjik kriz durumlarında kullanılan çeşitli Antihistamikler, Kortikosteroidler ve Lökotrien Reseptör Antagonistleri gibi bazı ilaçlar,geçici olarak alerjik belirtileri iyileştirebilmekte idiler. Bunun yanında biz özellikle ozon terapi uygulamalarından alerji tedavisinde çok iyi sonuçlar alıyoruz.

Bunun yanında “İmmunosupresif Tedavi”dediğimiz ve yapılan testler sonucu, vücut için allerjen olduğu saptanan madde ,sulandırılmış bir şekilde ve giderek artan dozlarda hastaya uygulama yöntemi de vardır.Ancak bu tedavi yöntemi çok uzun süreli ve sabır isteyen bir iş olmakla birlikte,her zaman başarılı bir sonuç da alınamamaktadır.

ALLERJİK ASTIM NEDİR?

Allerjik Astım,vücut için yabancı gelen herhangi bir maddenin,solunum veya bir başka yoldan teması sonucu oluşan ve göğüste sıkıntı,nefes darlığı,hırıltılı solunum ve genellikle kuru tarzda öksürük nöbetleriyle seyreden bir hastalıktır.Nöbet araları hasta sakin olup,herhangi bir belirti vermeyebilir.Belitileri, ev tozu, akarlar, polenler, duman ve agız yoluyla alınan her hangi bir neden tetikleyebilir.

ALLERJİK ASTIM NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Tedavi için öncelikle yapılması gereken,hasta açısından allerjen olabilecek madde ve etkenlerden uzak durulmasıdır.Bunun yanında piyasada çeşitli formlarda bulunan nefes açıcı ilaçlar (B2 Agonistler,Kortikosteroidler,Aminofilin vb.)ile krizlerin oluşumu önlenmeye veya engelenmeye çalışılır

OZON TERAPİ :

            Bağışıklık sisteminin regülasyonunda (düzgün,optimal)çaışmasında harika bir yöntemdir. Uygun hasta, uygun doz ve yöntem ile belirli hasta guruplarında son derece iyi sonuçlar alınmaktadır.

FİTOTERAPİ: Nigella sativa (çörek otu) ekstratları ve propolis, etkinliği klinik çalışmalar da kanıtlanmış doğal uygulamalardır. Ayrıca soğan kürü de allerji ve astma olgularında yüzgüldürücü sonuçlar vermektedir.

Devamını Oku...

Buram buram bağışıklık!

Buram buram bağışıklık!

Bağışıklık sistemimiz ve koku alma duyumuz... Pandemi döneminde ikisi sürekli gündemde. Bir yandan hafif bile olsa rahatsızlandığımızda koku alıp alamadığımızı kontrol ediyoruz, bir yandan bağışıklık sistemimizi her zamankinden daha güçlü tutmaya çalışıyoruz. Aslında bunlar birbiriyle ilişkili. Uçucu yağlar bağışıklığımızı güçlendiriyor, kokularsa beslenme düzenimizi bile etkiliyor.

Bitkilerden elde edilen uçucu yağlar yaşamımızı tahmin ettiğinizden çok daha fazla etkiliyor. Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Farmasötik Botanik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İrem Tatlı Çankaya’ya göre “Uçucu yağların vücutta kullanılması bedenimizin kimyasını değiştiriyor, vücut sistemlerini destekliyor, ruhsal ve duygusal durumumuzu düzeltiyor.


STRESİ AZALTIYOR

Uçucu yağların solunması serotonin ve dopamin salgılamamızı sağlayarak anksiyete, depresyon ve duygu durum bozukluklarını düzenliyor, hatta ağrı kesici etki gösteriyor. Bu yağların içerisindeki moleküller akciğerlerdeki bronşlar vasıtasıyla kana karışarak vücut biyokimyasını doğrudan etkiliyor.’’

Çankaya, araştırmalardan örnekler vererek uyumadan önce odalara sıkılan kokuların kişilerin daha rahat uyumalarını, daha pozitif rüyalar görmelerini sağladığını anlatıyor: “Uçucu yağların antiviral etkinlik ve bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri pandemide ön plana çıktı. Karanfil ve limonotu gibi yağların bağışıklık sistemini dengeleyebileceği, lavanta ve bergamotunsa vücudun toksinler ve enfeksiyonlu hastalıklara karşı direnç göstermesini sağlayabileceğinden söz edilebilir.”

Çankaya ayrıca okaliptüs yağının kuvvetli antiviral aktiviteye sahip olduğunu, astım, bronşit, soğuk algınlığı ve nezle semptomlarının giderilmesinde kullanıldığını söylüyor ve “Tıbbi nane uçucu yağı güçlü bir nefes açıcıdır. Limon uçucu yağının hafıza üzerinde olumlu etkisi olduğu, kaygı giderici ve antidepresan etkisi olup stresi azalttığı biliniyor” diyor.


‘ARDIÇ YAĞI BEDENİ TEMİZLER’


İç hastalıkları ve fitoterapi uzmanı Dr. Mehmet Emin Erdem

Alman papatyası yağı: Nezle, sinüzit veya diğer viral solunum yolu enfeksiyonlarında etkilidir. Bir fincan tabağı ılık suya dört damla eklenir. Gece odada bekletilip solunur. Öksürük ve ateş için de etkindir. Stres giderici etkisi de belirgindir.

Ardıç yağı: Koklandığında bedeni fiziksel ve duygusal yönden temizler. Yorgunluğu giderir, dolayısıyla bağışıklığımızın güçlenmesine yardımcı olur. Banyo küvetine üç damla bergamot, üç damla ardıç uçucu yağına ilave olarak erkekler için üç damla sedir, kadınlar içinse üç damla ylang ylang yağı ekleyerek yapılacak bir banyo kendinizi çok dinç hissetmenizi sağlar.

Karanfil yağı: Antiviral, antiseptik, bağışıklık sistemini güçlendirici bir yağdır.

Tıbbi nane yağı: Uyarıcı ve canlandırıcıdır. Ayrıca baş ağrılarında da çok etkindir.

Portakal ve diğer narenciye yağları: Neşe verir. Bağışıklık sistemini oldukça güçlendirirler.

KOKU ALMA YETİSİNİ KAZANMAK İÇİN...

Dr. Mehmet Emin  Erdem, COVID-19 nedeniyle koku alma yetisini kaybedenler için  şu bilgileri veriyor: “Bu konuyla ilgili tıbbın sunduğu bir reçete yok. Benim günlük hasta pratiğimde deneyimleyip gayet memnun kaldığım uygulamalardan birincisi ozon terapi. İkinci yöntem glutatyon... Diğeri alfa lipoik asit ve aromaterapi. Aromaterapide kullanılan okaliptüs uçucu yağı, tıbbi nane uçucu yağı, nioli uçucu yağıyla hızlı ve tatmin edici sonuçlar alıyoruz. Diğer bir yöntem de akupunktur...”


BESLENME VE KOKU İLİŞKİSİ

Uzman diyetisyen ve fitoterapist Arzu Gökmen Yamanel, sağlıklı beslenmede kokuların öneminden şöyle bahsediyor: “Bir diyetisyen olarak kokulardan faydalanıyorum. Kokular uyardığı limbik sistem üzerinden iştah mekanizmamızda ciddi etki yaratır. Kokularla kişinin sirkadiyen ritmini düzenleyerek vücut dengesini ve işlevlerini etkileyen hormonların doğru salgılanmasını sağlıyoruz. Bu durumda iştah mekanizmamız üzerinde etkiye sahip hormonlar da doğru ve yeterli şekilde salgılanmış oluyor. Kişinin iştah süreci doğru çalışmaya başlayıp hormon sisteminin düzelmesi sayesinde olması gereken bir beslenme  şekli başlıyor. Ayrıca kokular stres seviyemizi kontrol altına almamıza yardımcı olduğundan duygusal dalgalanmalar yaşadığımızda, öfkelendiğimizde, sıkıldığımızda, stresli bir gün geçirdiğimizde tetiklenen duygusal yeme durumlarının da önüne geçmiş olunuyor.’’

Devamını Oku...

Metal Toksisitesi Nedir?

İnsanda metaller zaman içinde “vücut metal yükü” oluşturur ve bazıları ki (kurşun, alüminyum,kadmiyum gibi) yaş ile birikerek vücuttaki konsantrasyonlarının artması ile toksik etkilere yol açarlar (=Metal Toksisitesi). Prensip olarak birçok metal maruziyeti (doza bağlı olarak) dolaşım sistemi ve bağışıklık sistemi hücrelerinde inflamasyon süreçlerini tetikler.

Metal Duyarlılığı Nedir?

Toksik etkiler dışında metaller özellikle genetik yatkınlığı olan bireylerde allerjen gibi etki göstererek hücresel tip alerjik reaksiyon (Tip IV allerji-aşırı duyarlılık)’a da yol açabilmektedirler (Metal Duyarlılığı). Hücresel tip metal alerjilerinde, intolerans olan metal maruziyeti devam ettikçe, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, sindirim sistemi rahatsızları, depresyona eğilim, kas-eklem ağrıları, cilt döküntüleri gibi nonspesifik şikayetler artar.

Metal kaynakları nelerdir?

  1. Çinko:

Başlıca kaynakları: Dental alaşımlar ve çimentolar, yazıcı kartuş tozu

sistemik biyokimyasal etkiler şunlar olabilir: Kalsiyum, bakır, kadmiyum ve demir emiliminin bozulması, granülositlerde lökotrien B4 sentezinin aktivasyonu

  • Mangan:

Başlıca kaynakları : Pıhtılaşma faktörü protrombinin ve insülinin biyosentezinde rol alır. Başlıca kaynakları: çömlek ve cam üretiminde çalışanlar,Maden ocakları, kaynakçılar, ilaç, seramik,

Sistemik biyokimyasal etkiler şunlar olabilir: Parkinson benzeri nörolojik bulgular ve solunum sistemi bozukluklarına yol açar. 

  • Kadmiyum:

İçme sularının yanısıra bitkisel ve hayvansal (midye ve benzeri kabuklu deniz ürünleri) besinlerde bulunur. En önemli çevre zehirlerindendir. 

Başlıca  kaynakları: endüstriyel atıklar, boya maddesi ve cila yapımı, plastik sanayi , metalurji, akümülatör ve pil üretimi, sanayi bölgelerindeki hava ve sigara dumanı

  • Alüminyum:

Başlıca  kaynakları: İçme suyu, gıda paketleme malzemeleri, pişirme araçları ve yapı malzemeleri 

sistemik biyokimyasal etkiler şunlar olabilir: Besinlerle alınan alüminyum, kemikler ve sinir sistemi üzerinde olumsuz etkiler yapar. Alzheimer hastalığı ve alüminyumun beyinde birikmesi arasında ilişki olduğu düşünülmektedir.

  • Bakır:  

Başlıca kaynakları: Bakır boru hatlardan aktarılan içme suyu, dental alaşımlar, bira hazırlama kazanı, lehim buharları,  bakır içeren gıdalar (ceviz, fındık gibi kuruyemişler, balık, istiridye, baklagiller, yeşil sebzeler),

sistemik biyokimyasal etkiler şunlar olabilir: Hücresel yapıların oksidatif hasarına, lenfosit ve makrofajların fonksiyon kaybına, allerjik sensitizasyonların indüksiyonuna yol açabilir

  • Cıva:

Başlıca kaynakları: Amalgam,diş dolgusubalık, deniz mahsulleri, tasarruf sağlayan ampuller, neon lambaları, kontakt lens temizleyicileri.

Cıvanın üç değişik formu vardır ve bu formlara bağlı olarak toksik etki gösterir. Metalik cıva, santral sinir sistemini etkiler. İnorganik cıva bileşikleri, böbreklerde hasar geliştirir. Organik cıva bileşikleri, nörolojik hasar yapar. Glutatyon peroksidaz inhibisyonu sonucu demir ve bakırın detoksifikasyonunda azalma, mitokondriyal işlev bozukluğu, oksidatif stres, bağırsak bakterileri ile metil cıvaya dönüşüm sonrasında kan-beyin bariyerine geçişi, allerjik sensitizasyonların ve otoimmünitenin indüksiyonu söz konusudur

  • Kurşun:

Başlıca kaynakları: Midyeler, toz, tütün dumanı, seramik tabak takımları, İçme suyu, orman mantarları, sakatatlar, hayvansal dışkıyla gübreleme, çöp yakımı, av mühimmatı,

biyokimyasal etkiler şunlar olabilir: Hemoglobin sentezinin bozulması, glutatyon peroksidaz inhibisyonuyla azalan detoksifikasyon, kalsiyumun kemiklerden uzaklaştırılması, kemiklerde ve dişlerde kurşun fosfatın oluşumu ve tortulaşması, demir ve çinko biyoyararlanımının azalması, antioksidanlara olan ihtiyacın artması, allerjik sensitizasyonların ve otoimmünitenin indüksiyonu

  • Krom:

Krom insülinin etkisini kuvvetlendirir ve normal glikoz toleransının sürdürülmesini sağlar. Başlıca krom kaynakları kepekli un, pekmez ve bira mayasıdır.

başlıca kaynakları: Çelik, deri, boya, fotoğraf ve kimyasal madde sanayii

             sistemik biyokimyasal etkiler şunlar olabilir: Gastrointestinal sistem bozuklukları, karaciğer inflamasyonu, akciğer kanseri, allerjik sensitizasyonun indüksiyonu

  • Molibden:

Başlıca  kaynakları: Dental alaşımlar (NEM), endoprotezler

             sistemik biyokimyasal etkiler şunlar olabilir: Oksidatif stres sonucu hücre hasarı, allerjik sensitizasyonların

  1. Arsenik:

 Başlıca kaynakları : İçme suyu, balık, diğer deniz ürünleri, deniz yosunları, çöp yakımı, meyvecilik, şarap, seramik, cam, boya, cila, emaye, vernik ve lastik sanayinde kullanılır.

             sistemik biyokimyasal etkiler şunlar olabilir: Arsenik, fosfora benzerliği nedeniyle oksidatif fosforilasyonu durdurarak ATP üretimini ve aktivitesini inhibe eder, DNA onarımını bloke eder.

            Kliniğimizde ağır metal tedavisine ilişkin bütüncül tıp yaklaşımları ve detoks uygulamaları ile gayet başarılı sonuçlar almaktayız. Bu süreçte başlıca yardımcımız tabi ki fitetorapi ve fitoşelatörler olmakta. Ayrıca kupa terapi ve ozon uygulamaları ile de tatmin edici cevaplar almaktayız.

Sağlıklı günler dilerim.

Devamını Oku...

Disbiyozis Nedir

Vücudumuzu paylaştığımız mikroorganizmaların oluşturduğu topluluğun tümüne mikrobiyota denir. Bakteriler ve diğer mikroorganizmalar genellikle hastalık yapıcı etkileriyle bilinmektedir. Fakat hepsi öyle değildir,  hastalık yapıcı etkisi olmayıp bizler için yararlı olan bakteriler de vardır.

Mikrobiyata deyince aklımıza genel olarak gastrointestinal sistem özellikle de kolon florası gelmektedir. Ancak gastrointestinal sistem dışında; deri, solunum sistemi ve  üriner sistemde de mikroorganizmalar bulunur. İnsan vücudunda 1  trilyon hücre varken , 1.3 trilyon kadar da mikroorganizma bulunur. Bağırsak mikrobiyatasındaki zenginlik ve çeşitliliğin azalması, yani yararlı bakterilerin azalıp zararlı bakterilerin artmasına disbiyozis denilir.

Bozulmuş bağırsak mikrobiyotası ile ilişkilendirilen hastalıklar:

  • Alerjik hastalıklar
  • Otizm, Depresyon, Anksiyete bozukluğu
  • Kolon kanseri
  • Alkolik olmayan karaciğer hastalığı
  • Romatoid artrit
  • İnflamatuar bağırsak hastalığı
  • Fonksiyonel bağırsak hastalıkları (irritabl bağırsak sendromu, infantil kolik)
  • Diyabet (tıp 1 ve tıp2) , obezite, metabolik sendrom
  • Hashimato troiditi
  • Psoriasis (sedef)
  • Rosea (gül hastalığı)
  • Diğer otoimmün hastalıklar…

Mikrobiyota sağlığını sağlamak için neler yapılmalı ?

  • Sebze ve meyvelerden zengin,
  • İşlenmiş ve hazır paketli besinlerin kısıtlandığı,
  • Orta düzeyde süt ve süt ürünlerinin tüketimini destekleyen (sütten fakir,yoğurttan zengin)
  • Bol zeytinyağı, tam tahıllar, baklagiller ve ceviz, fındık, badem gibi yağlı tohumları içeren,
  • Yağsız tavuk ve hindi eti ile haftada en az iki porsiyon balığın yer aldığı,
  • Kırmızı et tüketiminin haftada iki porsiyonu geçmediği Akdeniz Diyeti, en kolay ve geçerli beslenme tarzı olarak görülmektedir.

Bununla birlikte başka bir yazımızın konusunu oluşturan eliminasyon diyeti ve otoimmun hastalık diyeti de uygun endikasyona sahip olgularda gayet iyi sonuçlar vermektedir.

Yine aromaterapi de kullandığımız sabit yağlar ve uçucu yağlar ile de son derece yüz güldürücü neticelere ulaşmaktayız.

Rectal ozon uygulaması da barsak bikrobiyatasının regülasyonunda iyi bir alternatiftir.

Devamını Oku...

ÇOCUKLARDA BACH TERAPİ

Çiçeklerin hiç bir yan etkileri yoktur, çiçek kürleri belirli bir titreşime sahip saf mineral şifa özlerinden oluşan sıvı preparatlarda bulunur. Çocukların biz yetişkinlerden farklı olarak henüz blokajları ve yılların birikimlerini taşımadıkları için, Çiçek kürleri çok daha çabuk çalışırlar. Öfkeli çocuklar, mutsuz çocuklar, karanlıktan korkan ve tırnak yiyen çocuklarda duygu durumunu dengeler.Bach Çiçek sisteminin 38 çiçek özü, güven, huzur ve sevgi dolu çocuklar yaratabilmemizde oldukça destekleyici kürlerdir. Çiçek kürleri çocuklarımızın değişik ruh hallerinde oluşan dalgalanmaları, korkuları, çekingenlikleri, sosyal gelişimleri ve ruhsal dünyaları ile ilgilenen şefkatli bir anne gibidir.

Çocuklarda bizim gibi yılların biriktirdiği blokajlar ve biçimlendirmeler yoktur bu yüzden çiçek kürleri onlar üzerinde çok daha hızlı çalışır. İçlerinde direnç taşımayan, saf enerjide ki çocuklarımız, kişisel gelişimleri yanı sıra ruhsal, bedesel ve zihinsel değişimlerinde ki farklılıklarla birer çiçek olma özelliği taşırlar.

Bach çiçek ilaçları, bebeklere, çocuklara ve hayvanlara, duygudurum ve davranışlarını nazikçe ve güvenle değiştirme özelliği nedeniyle ve herhangi bir kimyasal madde içermediğinden hiçbir yan etkisi bulunmadığı için mükemmeldir. Bach Çiçek Telafileri çocuğu, geleneksel tıpta olduğu gibi fiziksel semptomları ile hedefleyerek değil, bütüncül bir şekilde etkiler. Çocuğun duygusal olarak daha iyi hissetmesine yardımcı olurlar

Devamını Oku...